Kebapçı İSKENDER-Yavuz İskenderoğlu Kebapçılık Gıda Sanayi Turizm İthalat İhracat ve Ticaret Limited Aralık 1995 tarihinde kurulmuştur.
Nisan 1996 da Köy Tesislerinde fiilen faaliyete başlayan firmamız,
1997 yılında Soğanlı Botanik Parkta inşaatı başlanan İskender Efendi Konağının 2003 yılı Temmuz ayında faaliyete geçmesi ile şubeleşme çalışmaları hız kazanmış ve
Eylül 2003 de As Merkez,
Temmuz 2005 de Gemlik İmam Aslan Tesisleri,
Ağustos 2006 da Beşiktaş-İstanbul,
Eylül 2007 de Susurluk ve
Merkez ofislerimiz, Soğanlı Botanik Parkta kurulu İskender Efendi Konağında bulunmaktadır.
II. KALİTE POLİTİKASI
Kebapçı İSKENDERâ-Yavuz İskenderoğlu firması olarak, yaklaşık 150 yıllık bir tarihin tecrübesi ile müşterilerimize en iyi lezzet ve kalitede İskender Döner Kebabını üretmek ve sunumunu yapmak ana hedefimizdir.
Kebapçı İSKENDERâ-Yavuz İskenderoğlu firması işletme kültürünün kurum kültürüne dönüşmesinde hedeflerini aşağıdaki şekilde gerçekleştirecektir,
Devamlılık, farklılık ve yeniye açık olmakla,
İnsanlarla sürekli iletişim halinde olarak onların memnuniyetinin sağlanması ile
Çalışan personelin sürekli eğitimi ile
Tanınmış marka haklarına sahip olarak,
Endüstriyel mutfağın gelişimini sağlayarak,
Ülkemiz ve dünya tüketicilerinin güvenle tercih ettiği hijyenik kalite ürünü sunarak.
Kebapçı İSKENDERâ-Yavuz İskenderoğlu firması, kalite sisteminin başarı ile uygulanması ve sürekli iyileştirmenin sağlanabilmesi için; insanlarla devamlı iletişim halinde olarak onların memnuniyetinin sağlanması, tedarikçilerin değerlendirilmesi ve gelişimlerinin sağlanması, çalışanlarının sistemin içinde olması ve onlara eğitim vererek katılımcı yaklaşımları ile mümkün olacağına inanır ve bunu taahhüt eder.
VİZYONUMUZ
Türkiye’de ve dünyada döner kebap imalat ve servisinde tartışmasız tek lider olarak, bulunduğumuz yerden tüm dünyaya yani yerelden evrensele bir Türk gıda zinciri kazandırmak.
MİSYONUMUZ
Müşterilerimizin her zaman üstün kalitesi ve hizmet anlayışı ile memnun olduğu, kurumsallaşmış, endüstrisini kurmuş, marka hakları korunan, franchise yapabilen, tecrübesini ve tarihini yarınlara taşıyan Kebapçı İSKENDERâ-Yavuz İskenderoğlu organizasyonu oluşturmaktır.
Kebapçı İSKENDERâ TARİHÇESİ
Aile 1850 yıllarında Mehmet Efendi Lokantası ile işe başlar. O dönemlerde Bursa’da yaygın olan kuzu çevirme veya tandırcılık işi yapılmaktadır. Daha sonra 1860 yıllarında oğul İskender’in (1848–1934) de, babası Mehmet Efendi’ye desteğiyle iş gelişmeye devam eder. Pişirilen etin (tandır veya kuzu çevirme) sabit mekânda olduğu kadar, baş üstündeki tablalarda satıldığı böyle bir Osmanlı döneminde oğul İskender arayışlara girerek “İşi nasıl farklılaştırabiliriz?” ve “Daha iyisini nasıl yapabiliriz?” gibi düşünceleri hayata geçirmeye çalışır. Sonuçta “Yüzyıllardır yerdeki ateşe paralel olarak pişirilen kuzuyu, dik mangalda ayağa kaldırma!” teklifinde bulunur babasına.
Bu amaçla yatay ocakta pişirmek yerine dikey ateş yaparak, kemikli eti; kemik ve sinirlerinden arındırır, bir şişe takar ve bunu ateş karşısında döndürerek pişirdikten sonra ince-ince keserek sunumunu yapar. Bu farklı sunum Bursa’da çok dikkat çeker ve İskender Efendi’nin “dönen kebabı” olarak anılmaya başlar. Çünkü et kemiksizdir, dikey bir ocakta pişmektedir, farklı bir şekilde kesilmektedir. Ancak bugünkü kebap şeklinde değil; daha basit, çatal ve bıçak kullanılmayan, o günkü adıyla alaturka denen pide üzerine konan etlerin kenarına da yoğurt, salça ve tereyağı gibi daha sonrada desteklenerek bir lezzet tabağı haline gelir. Artık Bursa’da İskender denilince o tabak akla gelmektedir. Bu yıllarda Bursa’nın nüfusu çok az. Kayhan-Tahtakale-Reyhan üçgeni ve Maksem, Tophane gibi semtlerden ibaret. İnsanlar birbirlerini tanımaktadır. O dönemde Mehmet oğlu İskender Efendi ile tanınmaya başlayan İskender Döner Kebap’ın sunulduğu mekân 20–30 metrekarelik bir dükkândır. 1928 yılında Harf İnkılâbı ile levhası olan ilk dükkâna taşınılır.
Gel zaman git zaman önceleri halk dilinde “döner kebap”, “döner” şeklinde anılmaya başlanmış ve lakap; Mehmet oğlu İskender Efendi şeklinde önce tabelaya ve günümüz ticari ortamında da bir ticari unvana dönüşmüştür. Ticari unvanın uzun zamandır kullanılmasıyla birlikte, Kebapçı İSKENDERâ ya da İskender Efendi; Bursa ile özdeşleşmiş ve adeta bir simgesi olmuş kişiliğiyle yemeğini bütünleştirerek bir ünlenme sürecine girer.
Üç erkek evlat babası olan dede Mehmet oğlu İskender Efendi, sahip olduğu bu işi çocuklarına öğretmiştir. İskender Efendi’nin ortanca oğlu olan Süleyman İskenderoğlu’da (1909–1965), bu zanaatın inceliklerini çocuklarına öğretmiştir. Yavuz İskenderoğlu’da bu bayrağı, oğulları Oğuzhan ve İskender Kayhan İskenderoğlu’nu her platformda eğiterek taşımaktadır.
Yapılan her işte olduğu gibi İskender Döner Kebap’ta da ilgi ve sevginin ana merkezi müşteridir, müşteri odaklı olma felsefedir. Müşterilerle bütünleşme, paylaşma, birlikte olma becerisi gösterilmese idi yaklaşık bir buçuk asırdır adını ve tadını koruyamazdı. Bugün gelinen noktada; bu markanın geçmişten gelen ve yaklaşık 150 senelik bir kültürün markası olduğu, bu anlamda da bir kültür yatırımı gerekliliğinden hareketle “İskender Efendi Konağı” projesinin 1997–2003 yıllarında bir restitüsyon çalışması olarak tamamlanarak hayata geçirilmesi önemliydi. Aynı zamanda dünya teknolojilerini kullanan, makine, ekipman ve alt yapısıyla endüstrileşmesini tamamlamış bir Kebapçı İSKENDERâ-Yavuz İskenderoğlu’nun Üniversite-Sanayi işbirliğine verdiği önem, onun bugünlere gelmesine katkı sağlamıştır.
Markamız T.C. Patent Enstitüsü tarafından emtia ve hizmet markası olarak tescil edilmiş olup, logomuzun sol üst köşesinde belirtildiği gibi CTM Community Trade Mark (Avrupa Birliği Markası) adımıza tescil edilmiştir. Kayhan Çarşısı’ndaki ilk dükkânımıza sadık kalınarak zemin ve masalarda mermer, cephelerde İskender mavisi ahşap kullanımı, lacivert renkli Kebapçı İSKENDERâ-Yavuz İskenderoğlu papatyası ve künde kari uygulaması; sunumda da kâğıtlı çatallar, pirinç kapaklı hijyenik şıra servisi gibi tüm ayrıntılar günümüzde de Kebapçı İSKENDERâ-Yavuz İskenderoğlu dükkânlarının konseptini oluşturmaktadır. Bu konsept, sürdürülen Franchise çalışmalarımızın da içerisinde yer almaktadır.
KEBAPÇI İSKENDER PAPATYASI VE YEDİ ANA İLKE
AİDİYET
Kurum değerliliğinin yaratılması, çalışanın ve müşterinin firmayı kurum olarak algılamasının sağlanması; kurumsallaşmanın fikri altyapısını oluşturmanın yanında, çalışana ve müşteriye kurumsal aidiyet duygusunu kazandırmakla mümkün olabilir.
Personelin kendisini çalıştığı kurumuna ait, onunla bütünleşmiş, özdeşleşmiş hissetmesi hizmetin verimliliği ve kurumun imajı açısından ideal bir durumdur. İşte bu noktada, yönetimin en uç noktasında çalışan personele; “Mesleki Anlayış ve Tecrübe”, hizmet öncesi verilecek eğitim (formasyon) ve personelin kişisel çabası ile kazanılacak bir yetenek iken; aidiyet duygusu, hiyerarşik yapı içerisinde amirler tarafından kazandırılacak bir motivasyon unsuru olarak önümüze çıkmaktadır.
Aksi takdirde, aidiyet duygusunun hissedilemediği durumlarda hata yapma oranı artar. Aidiyet duygusunu kazanamamış personelden oluşan bir kuruluşun saygınlığı ve hizmet kalitesi istenen düzeyde olamaz. Özellikle müşteri ile birebir ilişki içinde çalışan personelin yönetime katılımının sağlanması, yeri geldiğinde inisiyatif kullanması, mesleki anlayış ve tecrübesi ile mesleğine karşı hissettiği aidiyet duygusu büyük önem taşır. Çalışanın moral ve motivasyonunu yüksek tutup aidiyet duygusunu azami düzeye çıkararak, iş kalitesini, dolayısıyla müşteriye verilen hizmetin kalitesini de yükseltmek esastır.
Müşterilerimizin de, yurt içinde veya özellikle yurt dışında bir benzerlik veya taklit gördüklerinde veya ismimiz geçtiğinde kendiliğinden bunu sahiplenme (veya koruma) güdüsü, kurumumuzun onlara bu duyguyu verebilmesinden öte, onların bunu hissetmeleri bizim adımıza aidiyetin en güzel açılımıdır.
AHLAK
Yapılan her işte olduğu gibi İskender Döner Kebap’ta da ilgi ve sevginin ana merkezi müşteridir, müşteri odaklı olma felsefedir. Müşterilerle bütünleşme, paylaşma, birlikte olma becerisi gösterilmeseydi, bu firma yaklaşık bir buçuk asırdır adını ve tadını koruyamazdı. İskender Dede ile başlayan ve sadece bir lezzeti veya tanınmayı sağlamasıyla günümüze kadar gelen bu macerada, etin kalitesi ve terbiyesi ile ilgili ustalığın, işçiliğin ötesinde insan ilişkilerinin ne denli önemli olduğu en başından beri bilinmektedir. Kebapçı İSKENDERâ-Yavuz İskenderoğlu olarak, zamanında büyüklerimizin “yemediğini yedirme” prensibinin, bugün “tarladan çatala gıda güvenliği” yaklaşımına vardığı ve insanoğlunun karnını doyurmaktan öte, sağlığını da direk ilgilendiren beslenme işlevine verdiğimiz önemi toplumsal bir sorumluluk ve sektöre örnek olarak görüyoruz.
FARKLILIK
Yataydan Dikeye / Tabak içi sunum: Yüzyıllardır yerdeki ateşe paralel olarak pişirilen kuzunun, dik mangalda ayağa kaldırılarak (yatay ocakta pişirmek yerine dikey ateşte), kemik ve sinirlerinden arındırılması, bir şişe takılması ve bunun ateş karşısında döndürülerek pişirildikten sonra ince-ince kesilerek sunumunun yapılmasıdır.
Kayhan Çarşısı’ndaki ilk dükkânımıza sadık kalınarak zemin ve masalarda mermer, cephelerde İskender mavisi ahşap kullanımı, lacivert renkli Kebapçı İSKENDERâ-Yavuz İskenderoğlu papatyası ve künde kari uygulaması; sunumda da kâğıtlı çatallar, pirinç kapaklı hijyenik şıra servisi gibi tüm ayrıntılar günümüzde de Kebapçı İSKENDERâ-Yavuz İskenderoğlu dükkânlarının konseptini oluşturmaktadır. Önemli bulduğumuz bir farklılığımız da; bugünün dünyasında gelişen organik üretim ve beslenme tarzının, aslında Kebapçı İSKENDERâ-Yavuz İskenderoğlu’nun kuruluşundan bu yana uygulanıyor olmasıdır. Kebapçı İSKENDERâ-Yavuz İskenderoğlu; doğal besi ortamlarında yetiştirilen hayvanlardan elde edilen kaliteli etler ile herhangi bir gıda koruyucusu ya da aroma ve terbiye adı altında yardımcı katkı maddesi kullanmaksızın, organik İskender Döner Kebabı’nı dünya standartlarına uygun bir şekilde üretmektedir.
GÜVENİLİRLİK
Bir işi yapan insanların başarılı olabilmesi, işe ilgi ve sevgi göstermesine bağlıdır. Çünkü ne yapılırsa yapılsın, yapılan işe istendiği kadar ilgi ve sevgi duyulsun, eğer insanlarla bütünleşme, paylaşma, birlikte olma becerisi gösterilmezse, o işte aranan istenen noktaya varılamaz.
Markayı koruyabilmenin yegâne yolunun, müşteri ile marka arasında duygusal bir bağ kurabilmekten, dahası müşteri sadakatini gerçekleştirebilmekten geçtiğine inanıyoruz.
İskender, bir yiyeceğin adı değil, tanımlanmış bir markanın adıdır aslında. Yiyeceğin adı döner kebaptır. Dünün İskender Efendisinin “dönen kebabı”, daha sonra “döner” ile birlikte anılmaya başlamıştır. İskender adı, döner ile bütünleşmiş, isim gibi kullanıla gelmiştir. Oysa tabak içerisine konulan pide, yoğurt, et, sos ve benzeri şeylerin bir araya gelmiş olması; bizim icadımız, bizim güvenilirliğimiz, bizim kalite anlayışımız ve müşteri psikolojisi ile bütünleşmemizdir, sosyalleşmemizdir.
Tecrübesini ve tarihini, farklı hizmet anlayışıyla müşterilerine sunmanın gururunu yaşayan Kebapçı İSKENDERâ-Yavuz İskenderoğlu’nun bugünlere gelmesinde;
Doğmuş bir markadan yaratılmış bir marka haline dönüşmesi,
Kanuni açıdan gerekli patent ve marka haklarının alınmış olması,
Aileden gelen bir işletme kültürünün kurum kültürü haline dönüşmesi,
İnsanlarla sürekli iletişim halinde olması, onların memnuniyeti, önemli rol oynamıştır.
Devamlılık, farklılık ve yeniliğe açık olması,
İNANÇ
Mesleği sevmek hem firma sağlığı hem de kendi yaşamımız için önemlidir. Çalışanda mesleki tatminsizlik oluştuğu zaman, mutsuzluk ve erken yaşlanma kaçınılmaz olur. İnsana verilen hizmet ve onları memnun etmek tabi ki zordur. Farklı mizaçta, kılı kırk yaran, beğenmeyen, huysuz, her şeye sinirlenen, değişik yapıda birçok insanlarla karşılaşmamız mümkündür. Onlara hoşgörülü olmak, anlayışla davranmak ancak mesleği sevmekle mümkün olabilir.
Firmaları prestijli kılan özellikler;
Müşteri memnuniyeti,
Hizmet/ürün kalitesi,
Yönetim kalitesi
Toplumsal sorumluluk olarak sıralanabilir.
Belki de bu değerlerin hepsini içeren “itibar” tek başına bir prestij ölçütü olarak ele alınabilir. Bu prestiji bizlere layık gören müşterilerimizin inancı, sevgimizi ve motivasyonumuzu arttırmaktadır.
Kısa bir zaman zarfında verilebilecek hizmetin en iyisini vermek; tüketici memnuniyetini gerçekleştirmek adına emek, güç, özveri, kalite, hijyen, para, sevgi, ilgi gibi kavramların hepsinden katmak gerekir yaptığımız işe.
Hiç tanımadığın insanları memnun kılmak, onları etkilemek için kendinden ödün vermek birçok insan için “aman be!” dedirtebilir belki. Biz bunu yapıyoruz ve işimizin sizleri memnun etmek olduğunun bilincindeyiz. Kebapçı İSKENDERâ-Yavuz İskenderoğlu olarak bu inançla da bugünlere kadar geldiğimize inanıyoruz.
KALİTE
Kurumsallığa geçişte çok büyük adımlar atan ve günümüzün ciddi gıda markalarından olan firmamız; gıda gibi hijyenin ve kalitenin çok önemli olduğu bir alanda hizmet vermenin ağır sorumluluğunun bilincinde olup, paydaşlarının en iyi şartlarda hizmet almasını sağlamakla kendini yükümlü kılmıştır. Kebapçı İSKENDERâ-Yavuz İskenderoğlu markasının; 1999 yılında başta Avrupa Birliği ülkeleri ve Amerika olmak üzere tüm dünyada marka hakları tescillenmiştir. Kebapçı İSKENDERâ-Yavuz İskenderoğlu, dünya çapında güvenilir bir marka olmanın hakkını vererek ve sosyal sorumluğunun bir gereği olarak, yönetim sistemi belgelendirmesi olan TS-EN-ISO 9000 ile birlikte gıda hijyen ve güvenliğinin standardizasyonunu belgeleyen HACCP 13001 belgelerini “Döner Üretim ve Sunumu” alanında aynı anda almaya hak kazanarak Türkiye’de bir ilke imza atmıştır. Ekim 2007 de her iki kurumdan da ISO 22000 belgesini alan Kebapçı İSKENDERâ-Yavuz İskenderoğlu, kalite çalışmalarına verdiği önemi bir kere daha göstermiştir. Kebapçı İskenderâ-Yavuz İskenderoğlu çatısı altında tüm çalışanlar, müşteri memnuniyetini öncelik kabul eden ve kaliteyi yüksek tutmak adına hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan anlayış kültürü ve kurumsal gururuyla yerel, aynı zamanda ulusal sorumluluğumuza yakışır bilinçte davranabilmenin onurunu yaşamaktadır.
SÜREKLİ GELİŞİM
İdeal personel; bulunduğu kademenin gerektirdiği bilgi, beceri ve uygulamaları çok iyi bilmelidir. Kendisini yetiştirmek için ustalarını izlemeli, okuyarak, sorarak kendisini geliştirmelidir. Geliştirme sadece mesleki açıdan olmamalıdır. İyi bir genel kültür için, iyi bir izleyici ve okuyucu olmalıdır. Dünya teknolojilerini kullanan, makine, ekipman ve alt yapısıyla endüstrileşmesini tamamlamış bir Kebapçı İSKENDERâ-Yavuz İskenderoğlu’nun Üniversite-Sanayi işbirliğine verdiği önem, onun bugünlere gelmesine katkı sağlamıştır. Günümüzde Kebapçı İSKENDERâ-Yavuz İskenderoğlu markasının geleneksel, tarihiyle barışık, köklü, kuvvetli ve deneyimli yönü XVII. yüzyıl Osmanlı mimarisinin en belirgin özelliklerini taşıyan İskender Efendi Konağı ile yaşatılmaktadır.
Kebapçı İSKENDERâ-Yavuz İskenderoğlu KÜLTÜRÜ
Bizi bugünlere taşıyan “Kebapçı İSKENDERâ-Yavuz İskenderoğlu Kültürü” nü aşağıdaki şekilde özetleyebiliriz:
Farklılık: Yataydan Dikeye / Tabak içi sunum (yaratıcılık).
Tutarlılık: Kaliteye ve lezzete verilen önem (insanlarla sürekli iletişim halinde olunması, onların memnuniyeti)
Devamlılık: 139 yıllık bir geçmiş (aileden gelen bir işletme kültürünün, kurum kültürü haline dönüşmesi)
Teknolojiye duyarlılık: Endüstri mutfağı (yeniliğe açık olma)
Eğitilmişlik: U.Ü.Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu Et Endüstrisi Bölümü
Markacılık: Tanınmış marka haklarına sahip olma (doğmuş bir markadan yaratılmış bir marka haline dönüşmesi, kanuni açıdan gerekli patent ve marka haklarının alınmış olması).
İskender Dedenin babası Mehmet Efendi ile başlayan ve oğlunun sadece bir lezzeti veya tanınmayı sağlamasıyla günümüze kadar gelen maceralarında, etin kalitesi ve terbiyesi ile ilgili ustalığın, işçiliğin ötesinde insan ilişkilerinin ne denli önemli olduğu en başından beri bilinmektedir. Kebapçı İSKENDERâ-Yavuz İskenderoğlu, markası kadar konseptiyle de standardizasyonu sağlamıştır. Kayhan Çarşısındaki ilk dükkâna sadık kalınarak zemin ve masalarda mermer, cephelerde İskender mavisi ahşap kullanımı, Kebapçı İSKENDERâ-Yavuz İskenderoğlu papatyası ve künde kari uygulaması, sunumunda da kâğıtlı çatallar, hijyenik kapaklı şıra servisi gibi tüm ayrıntılar günümüz servisinde de dükkânların konseptini oluşturmaktadır. Kebapçı İSKENDERâ-Yavuz İskenderoğlu, tüm mağazalarında Kebapçı İSKENDERâ-Yavuz İskenderoğlu papatyasının içinde barındırdığı yedi temel ilkeyi (aidiyet, ahlak, kalite, sürekli gelişim, güvenilirlik, farklılık, inanç) hem dükkânlarına ve hem de kendi içine yerleştirirken; logosuyla da tecrübesini ve bugüne kadar gelen tarihini, farklı hizmet anlayışıyla müşterilerine sunmanın gururunu yaşamaktadır.
Bu noktada Yönetim Kurulu Başkanımız Yavuz İskenderoğlu şunları söylüyor:
Bu işi yapan insanların başarılı olabilmesi işe ilgi ve sevgi göstermesine bağlıdır. Çünkü ne yapılırsa yapılsın, yapılan işe istendiği kadar ilgi ve sevgi duyulsun eğer insanlarla bütünleşme, paylaşma, birlikte olma becerisi gösterilmezse, o işte aranan, istenen noktaya varılamaz.
Neden, nasıl varıyoruz bu kanıya? O günden bugüne büyüklerimizin öğütleriyle geldik. Bize, “Yemeyenleri yedirin, katil olmak için illa silah, bıçak kullanılmaz! Ola ki bir kadının, bir çocuğun parası olmaya, kebaba nefsi düşe, siz farkında olmadan hamile kadınlar çocuğunu düşürebilir, çocuklar rahatsızlanabilir. Onun için çocuklu ve hamile kadınlardan paraları olmasa dahi bu kebabı esirgemeyin” dendi. Büyük annelerimiz, bu mekâna geldiklerinde söyledikleri tek laf, “Allah nur içinde yatırsın, yemez yedirirdi, oradan geçenlere tattırmadan bırakmazdı!” İşte bu terbiye ile İskender kültürü oluşmuştur. Aksi halde İskender bir isimdir. Kebap ismi olduğu şeklinde kolay anlaşılabilir olması nedeniyle taklit hale gelmiş, İskender kebabı denmiştir. Hayır, İskender yiyeceğin adı değildir. Yiyeceğin adı döner kebaptır. Dünün İskender Efendisinin döner kebabı, daha sonra döner ile birlikte anılmaya başlamıştır. İskender adı, döner ile bütünleşmiş, isim gibi kullanılagelmiştir. Oysa tabak içerisine konulan pide, yoğurt, et, sos ve benzeri şeylerin bir araya gelmiş olması bizim icadımız, bizim güvenilirliğimiz, bizim kalite anlayışımız ve müşteri psikolojisi ile bütünleşmemizdir, sosyalleşmemizdir. İskender kültürü bunun hepsini içerir. Eğer İskender, bir yiyecekle karıştırılıp tabak içindeki bu yiyecekten ayırt edilmezse, yaklaşık 150 senedir devam eden bu kaliteli çalışma için bu kadar heyecan duyulmaz.
Diğer taraftan İskender Dedenin Osmanlı döneminde yaşadığı evin hayata geçirilmesi, bir nevi manevi tatmindir; diğer yandan batıya bir şeyler anlatırken kültürümüzde, kökenimizde bunların da var olduğunu, bir şekilde iyi sunmak zorunluluğunu yerine getirmiş olduk. Bu tip modeli sergilerken, batıdaki markaların oluşumunu örnekleyerek yola çıktık. İnsanlar geçmişini anlatıyor. İşte, biz bugüne oradan geldik diyor. O halde bizim de geçmişimizi anlatmamızın yolu; geçmişi yaşatmak, insanları o güne götürmek, onlara bizim nerelerden bugünlere geldiğimizi göstermekten geçmektedir. Bunun önemli bir adım olduğunu düşündük. Ben İskender ailesinin içinde yetiştim. Ailede her şeyden önce insan ilişkisi üzerinde durulmuştur. Daha “buyurun” demeyi beceremezken, kapının önünde önlük takıp bidi-bidi diyerek teşrifatçılık yaptığımı hayal meyal hatırlıyorum. Önlük takmanın bir övünç olabileceği, ondan utanmamak gerektiği, onun tarihimizde önemli bir araç olduğu öğretildi bizlere. Peştamal takma 1200’lü yıllara, yani Selçuklular dönemine kadar uzanır. Peştamal takmak meslekte yükselmek demektir Ahi Evren sisteminde. Biz bu yapı içersinde önce buyurun demeyi, insanları güler yüzle karşılamayı, uğurlamayı öğrendik. Kapıdan giren kişi sizin mekânınıza kıymet vermiştir, sizi şereflendiriyordur. O şeref size aittir. Dolayısıyla düşmanınız dahi olsa, sizin kapınızdan adımını attığı anda sizin namusunuz altındadır. Bunun anlatımı sizi kabul ettim, siz başımızın tacısınız, buyurun demektir. İkram, ondan sonraki fasıldır. Ardından iş temizliği gelir. Ne yaparsanız yapın temizlik, insanın beyninde başlar. Beyinde üretilmiş bir iş, başarılır. İstediğiniz teknolojiyi getirin, içiniz pisse, temizliğin nasıl olduğuna inanmazsanız, inanmamışsanız, inandırılmamışsanız onu teknoloji asla temizleyemez. İskender kültüründe temizlik birinci plandadır. Hiçbir şey için dayak yemezsiniz, bunun için yersiniz. Bizim ailede işi savsaklamak denen hadiseye asla izin verilmemiştir. İkinci olarak çevik olmak gereği öğretilmiştir. Aç olsak dahi, insanları bekletmek haddimiz değildir. Bugünkü şartlarda bunu uygulamakla kendi ailemden birtakım tenkitlere maruz kaldığımı da itiraf etmeliyim. İnsanları benimsemek, buraya gelen insanlardan sorumlu olmak, o insanlar mekânımızdan ayrılırken onların teşekkürüne maruz kalmak, onların öbür öğününe kadar sorumluluğunu hissetmektir.
Sözlerimi babamın bize anlattığı Atatürk’le ilgili bir anıyla bitirmek istiyorum. Atatürk, Bursa’ya gelir. Vilayete İskender Efendi Kebabı siparişi verilir. Ancak bu konu çok önemlidir “Hassas bir biçimde kebabı alacaksın, elinle götüreceksin ve takdim edeceksin. Asla ve asla kimseye vermeyeceksin” denir. Dolayısıyla babam alır kebabını, vilayete gider. Korumalar hemen karşılayıp kebabı elinden almak isterler. Tabii babam vermez. “Nasıl vermezsin, sen kimsin?” derler. Babam, “Ben Kebapçı İSKENDERâ’in oğlu Süleyman’ım.” diye karşılık verir. Fakat korumalar, “Biz seni Atatürk’ün yanına sokmayız.” der başka bir şey demezler. Babam da “Sokmazsanız ben de bu kebabı vermem!” diye tutturur. Sonra babam biraz asabi davranır. Konu, Atatürk’e intikal ettirilir. Atatürk de “Bırakın gelsin.” der. Babam, Atatürk’ün huzuruna çıkar. Atatürk, “Oğlum, teşekkür ederim. Söyle ustana, özellikle teşekkür ettiğimi, gözlerinden öptüğümü söyle.” der. Babam da “Babam bana tembih etti. Ola ki bir düşman kebabın içine bir şey kata. Onun için misafirin güvenliği bizim yaptığımız kebaptan geçer. Bu nedenle kebabı kimseye verme dedi. Sizi görmeyi de aslında çok arzu ediyordum. Esas kebabı vermek istemememin sebebi, babamın tembihi ve birilerinin size kasıtlı bir davranış içinde olabilmelerini önlemekti.” karşılığını verir. Atatürk de, “Görüyor musunuz, Türk ailesi, işte Türk insanı budur. Ben bunun için varım.” diyerek memnuniyetini belli eder.
Kebapçı İSKENDERâ-Yavuz İskenderoğlu sadece bir restoranın ya da bir mekânın adı değildir. Kebapçı İSKENDERâ-Yavuz İskenderoğlu; ulusalda Bursa için yerel, uluslararası boyutta ise Türkiye’nin bir kültürüdür.